Atasözlerimizi ve deyimlerimizi seviyor, çoğunlukla eğlendirici buluyor ve hatta metafor olarak kullanıyoruz. Fakat bazılarının, bilin dışı zihnimize verdiği zararın farkına varmak için kelimelerin gücü ile ilgili zihinsel bir süreç işletmemiz gerekiyor. Birçoğumuz, “aklı beş karış havada” olmakla yerilerek büyütüldük. Hayalperest bir çocukluğun kaçınılmaz ve acımasız ithamları nedeniyle de hayata atılıp “ekmeğimizi ele almak”la ilgili bir nevi, “yarış atına” dönüştürüldük. Üzerine bir de, kendi çocuklarımızı da bu yarışın içine acımasızca attık. Üniversiteye giriş sınavlarının sonuçlarını heyecan ve stresle bekleyen gencecik cevherlerimizin kaçı acaba, hayallerinin peşinden gitmesi gerektiğini ve bunun ne kadar önemli olduğunu biliyor? Hayallerinin peşinden gide(bile)nlerin kaçı acaba, bu hayalleri hedefleri haline getirmenin yollarından ve bunun gerekliliğinden haberdar?
Evet, hepimiz hayatımızı nasıl yaşayacağımızı biliyoruz. Peki, bilmek, harekete geçmek için itici güç sağlıyor mu? Gelecek tahayyülünün/hayalinin gerçeğe dönüşmesinin yolu, bir amacımızın olmasının yanında, o amaca ulaşmak için bilinç dışı zihni, bilinçli zihinle koordineli çalışma noktasına getirmekten geçiyor ve bunun için de çalışmak gerekiyor.
Yıllar önce bir kitapta okumuştum, aklımda kaldığı kadarıyla aktaracağım: Harvard’da 1930’larda yapılan bir araştırmada 80 öğrenciye, “Kaçınızın hedefleri var?” sorusu yöneltiliyor. Öğrencilerin hepsi el kaldırıyor. “Peki,” deniyor, “kaçınız bu hedefleri yazdı?” 30 öğrenci el kaldırıyor. 30 yıl kadar sonra araştırmayı yapan ekip, o 80 öğrenciye ulaşıp hedeflerine ulaşabilenleri tespit ediyor. Hedeflerine ulaşabilenlerin sayısı sadece 30. Yani hedeflerini yazmış olanlar.
Hedefine ulaşmak isteyen fakat yazı yazmaktan hoşlanmayan danışanlarımda karşılaştığım gibi, bazılarınıza anlamsız gelecek olan bu yazma işinin, bilinç dışını ikna etmenin en önemli yolu olduğunu ve yapılan tüm bilimsel çalışmaların bunu doğruladığını söylersem, biraz çaba göstermek için ikna olacağınızı düşünüyorum. Yazarak, zihinsel tutumunuzda gerçekleştireceğiniz değişim, sizi amaçlarınızla hizalandıracaktır. Bir şeyin öncelikli olduğuna karar verdiğinizde ona, büyük bir duygusal yoğunluk yüklemiş olursunuz. Sürekli o hedefe odaklı olunca da, elde edilmesini destekleyen tüm kaynaklar netleşmiş olur. Dolayısıyla görünür kaldığınız hedefe ulaşmanız da kolaylaşmış olur.
Hayallerinizi hatırlayıp o hayalleri hedeflerinize dönüştürmek ve nihayetinde de hedefinize ulaşmak için kendinize, şu kesin soruyu sorun: Ne istiyorum? Hedefler, onlara ulaştığımız zaman ortaya çıkar. Bu nedenle, hedeflere ulaşmanın ilk adımı; onları dikkatlice düşünmektir. Sormaya devam edin: Bu hedefi neden istiyorum? Bunlar, cevap verilmesi gereken sorulardır. Bu hedeflerin gerçekçi, motive eden ve ulaşılabilir kılan belirli koşullar dâhilinde dikkatlice düşünülmesi önem arz eder.
Bir hedef belirleyerek, neye sahip olduğumuz ve aslında ne istediğimiz arasındaki ayrımın da farkına varırız. Bir hedef belirlediğiniz ve arzu ettiğiniz durumdan emin olduğunuz zaman, birinden, bir diğerine yapacağınız yolculuğu planlamaya başlayabilirsiniz. Hatırlayın, ne istediğinizi bilmediğiniz zaman, çevrenizde sizi, kendi hedeflerine ulaşmak için bir çalışmaya sokmaktan çok keyif alacak birçok insan olacaktır!
Hayattaki amacımızı tek olarak seçilmiş belirli bir amacı elde edip etmemekle ölçmek yerine, hangi yöne doğru gittiğinizi bilmek, tek tek alacağımız ara sonuçlardan çok daha önemlidir. Eğer doğru yönde ilerlemeyi sürdürürsek sadece izlemekte olduğumuz amaçları değil, çok daha fazlasını da elde edebiliriz. Bu yolculuğu başarıyla gerçekleştirmeniz için sormanız gereken dört temel sorunuz daha var:
• Neye doğru ilerliyorum? (Arzu ettiğim durum veya hedefim ne?)
• Neden ilerliyorum? (Bana yol gösteren değerler neler?)
• Oraya nasıl ulaşacağım? (Yolculuk için gerekli stratejim ne?)
• Eğer bir şey yanlış giderse ne olur? (Risk yönetimi ve olasılık planlamam nasıl olmalı?)
Kendinize bir çocuğun hayal gücü kocamanlığında, hayatın olanaklarını sınırsızca yoklama olanağı tanıyın.
İki inşaat işçisine ne yaptıkları sorulmuş. Biri, “Tuğlaları döşüyorum” derken diğeri, “Çok güzel bir bina inşa ediyorum” demiş.
Hangi işçinin daha fazla motive olduğunu tahmin edin! Ve hatırlayın, işleyen (burada, “yazan” demeli) demir ışıldar.